Anksiyete (kaygı,endişe, korku) organizmanın fizyolojik bir korunma sistemidir. Potansiyel bir tehlike algılaması halinde bedeni tehlikelerden korur.
Ancak kronik stres gibi bazı durumlarda beyin hücrelerindehasar oluşur, nörotransmitterlerin yapımı, kalitesi ve konsantrasyonu bozulur. Bunun sonucunda kişiler gerçekte var olmayan tehlikelere karşı gerçek bir tehlike varmış gibi şiddetli anksiyete reaksiyonu gösterir. Kısa süreli bu yoğun anksiyeteye panik atak denir.
Panik atak hastalarında beyinde norepinefrin artmış, serotonin ve GABA nörotransmitteleri azalmıştır. Öncelikle bunları ölçmek gerekir.
Noradrenalin artışına bağlı olarak, taşikardi, nefes darlığı, terleme, ağız kuruması, yüksek tansiyon, ellerde titreme, ölüm korkusu, göz bebeğinde genişleme, bağırsak hareketlerinde artma ve gaz oluşumu olur.
Serotonin azalmasına bağlı iştah azalması, enerji düşüklüğü, uykusuzluk, duygudurum dengesizliği, cinsel isteksizlik oluşur.
GABA azalmasına bağlı olarak uyuyamama ve uyku kalitesinde bozulma ortaya çıkar. Panik atak hastaları bu bulguları yok etmek ve uyumak için çoğu zaman alkol bağımlısı olurlar. Alkol bağımlılığı tedavi edildiğinde panik atak krizi ortaya çıkar. Madde bağımlılarında yoksunluk krizinde de aynı bulgular ortaya çıkar.
Yaygın tedavi yöntemleri;
Yaygın olarak yapılan ilaç tedavileri noradrenalin, serotonin ve GABA nörotransmitterlerinin etkilerini düzeltmeye yöneliktir. Ancak bu tedaviler bu nörotransmitterlerin üretimini ve kalitesini düzeltmez. Bu nedenle tedavi kalıcı olmaz. Hasta ömür boyu ilaç kullanır, bir gün kullanmaz ise hastalık tekrar ortaya çıkar.
İdeal tedavi;
Beyin hücrelerinde oluşan hasarı kalıcı olarak gideren, nörotransmitterlerin kalitesini ve dengesini sağlayan, hastanın uzun süre ilaç kullanması ihtiyacını ortadan kaldıran tedavidir.